12 Ekim 2006

Zürich'ten Chur'a



Avrupa’nın tam ortasında, dağlar, buzullar, göller, akarsular, kanyonlar ülkesi İsviçre’de trenle yapacağımız gezimize Zürih’den başlamaya karar veriyoruz. İsviçre, tren ile yolcu taşımacılığının en iyi yapıldığı ülkelerden biri. Trenler İsviçre’de her zaman tarifedeki saatlere uyuyor.

Bir Avrupa haritasını karşınıza aldığınızda, Zürih, sayfanın tam ortasında yer alır. Zürih, kendi adını taşıyan ince uzun gölün kuzey ucunda kurulmuş. Limmat nehri göle Zürih’ten dökülürken kenti ikiye bölüyor. Milat’tan önce 15. yüzyılda kurulduğu söylenen İsviçre’nin en kalabalık nüfuslu kenti Zürih’in günümüzdeki nüfusu 366 binden fazla. Kentte konuşulan dil Almanca. Zürih, 2006’da, “yaşam kalitesi” açısından 39 ölçüt kullanılarak yapılan karşılaştırmada 215 kent arasında beşinci kez birinci olmuş. İsviçre Avrupa Birliği’ne üye değil, para birimi de İsviçre Frangı, 1Avro 1,5 Frank değerinde.

Kent, tarihi binalar ile donanmış. Geriye kalan alanlar da ya park ya da “bitişik nizam” cumbalı eski binalar. Eski binaların cumbaları üzerinde özenle yapılmış süsler bulunuyor. Kent merkezinde yükselen üç kilise: neredeyse her yerden görülebilen Grossmünster, saat kulesindeki vitraylı camı Marc Chagal tarafından yapılan Fraumünster ve Zürih’in en eski kilisesi St. Peter. 8,7 metre çaplı Avrupa’nın en büyük duvar saati St. Peter kilisesinin kulesine 1534’de takılmış.


Limmat nehrinin doğu kıyısında yalnızca yayalara açık olan Niederdorf sokağı akşamları bizim Ortaköy’dekinin benzeri bir yaşama kavuşuyor, bir yanda müzisyenler, ressamlar, öte yanda kahveler, lokantalar, barlar. Bu sokakta yürürken, onu kesen Spiegelgrasse’yi bulursanız, o sokakta 14 numarada Lenin’in kaldığı evi de görmeniz mümkün. Bu sokağın sonunda karşınıza Grossmünster çıkıyor. Biraz daha yürürseniz karşınıza Opera binası çıkıyor. Nehirin batı kıyısı ise kentin mali kuruluşları ile ticaret merkezlerini barındırıyor.

Kentte 50’den fazla müze var, gar binasının karşısında bulunan Ulusal İsviçre Müzesi, aralarında en ünlü olanı. Tüm kentiçi ulaşım araçlarında geçerli olan 24 saatlik ve 72 saatlik Zürih kartları müzelere de ücretsiz giriş hakkı veriyor.

Avrupa kentlerinde tren istasyonları mutlaka görkemli binalardadır, Zürih Garı da onlara tipik bir örnek. Günde 1,900 trenin geldiği kente başka ne “yakışır” ki!.. Kentiçi ulaşım, her zaman saatinde gelen tramvaylar ve otobüsler ile gerçekleşiyor. Ulaşım araçlarının hep saatinde hareket etmesi, insanların buluşma saatlerine özen göstermesi ve dünyanın en ünlü saatlerinin İsviçre’de yapılması raslantı değil mutlaka.


Bir de, gölde küçük vapur ve motorlarla ulaşım var. Bu vapur ve motorlarla yapılan yolculuklarda kenti ve çevresini gölden görmek çok hoş oluyor. Zürih’in kent merkezindeki dar sokaklarda yorulanlar için göl yolculuğu ilaç gibi geliyor.

İsviçre’nin ulusal yemeği “fondü”. Dört tür peynir, beyaz şarap, İsviçre içkisi kirş, mısır unu sarmısak ve limon suyu bir tencerede eritilip kaynamasına izin verilmeden bir ispirto ocağının üstünde yemek masasına taşınıyor. Uzun saplı iki dişli çatalların ucuna takılan küçük ekmek parçacıkları bu eriyiğin içine batırılarak yeniyor. Fondünün de lokantaya ve yöreye göre birçok türü, etlisi, tavuklusu var. Söz yemekten açılmışken, yine peynir parçalarına bulanmış ızgara et olan “raklet” de İsviçre’nin en ünlü yemeklerinden. Her ünlü yemeğin altından mutlaka peynir çıkıyor. Ünlü Gravyer peynirinin de kökeni İsviçre.

İsviçre’ye gitmeden, Internet’te oradaki genel helaların yerlerini ve açık olduğu saatleri görebiliyorsunuz, “genel helalarla” ilgili web sitesi bulunan başka bir ülke duymadık. (Bkz. http://www.plaene-zuerich.ch/ZueriWC/viewer.htm )

Zürih’ten bir buçuk saatlik bir tren yolculuğundan sonra geldiğimiz yer, Zürih’in güneydoğusunda tüm yolların birleştiği ya da ayrıldığı yerde bulunan Chur (“khur” şeklinde okunuyor). Chur, Almanya’nın en ünlü su yollarından biri olan Ren nehri ile Plessur çayının birleştiği yerde Milattan 5000 yıl önce kurulmuş, İsviçre’nin en eski kenti. Yapılan kazılarda Milattan Önce 11,000 yıl öncesine ait paleolitik çağ bulgularına raslanmış. Günümüzde 35,000 kişinin yaşadığı Chur, Graubünden kantonunun başkenti. Parke taşından sokakları bize eski İstanbul sokaklarını anımsatıyor. Bir yanda coşkuyla akan Ren nehri, öte yanda Calanda tepesi, mimari yapısını korumuş, tertemiz bir kent Chur, doğa ile insan uyumuna en güzel örnek.

Chur, İsviçre’nin en güzel kentlerinden biri, genellikle büyük kentlere yönelen turistler bu küçük kentlerin güzelliklerini kaçırıyorlar. Bir sonraki durağımız yaz, kış turist çeken St. Moritz olacak.

(Cumhuriyet Gazetesi'nin Gezi Eki Sayı 49, 27 Eylül 2006)

Hiç yorum yok: