Bu "blog"un sahibi Aydın Ergil, zaman buldukça anı ve düşüncelerini bu internet sayfalarına aktarmaktadır. e-posta adresleri: aydinergil@gmail.com ya da aydinergil@yahoo.com A.E.
13 Ekim 2006
Heidi'nin Kenti St. Moritz
Bir ülkeyi tanımanın en güzel yollarından biri de tren yolculuğu. İsviçre, turistler için, 4, 8, 15, 22 ve 30 günlük tren biletleri geliştirmiş. Bu biletlerden birini aldığınızda o süre içinde ek bir ücret ödemeden dilediğiniz kadar tren yolculuğu yapabiliyorsunuz. Biz de, Zürih’ten başladığımız yolculuğa önce Chur’da ara verip sonra her mevsim cazibesini koruyan St. Moritz’e vardık.
İsviçre’nin Graubünden kantonunun Engadin bölgesinin incisi St. Moritz, Alpler ile kendi adını taşıyan gölün birleştiği yamaçta, deniz yüzeyinden 1856 metre yükseklikte kurulmuş. Kentte konuşulan dil Almanca. Her yılın ortalama 322 gününün güneşli geçtiği St. Moritz’de yılın her gününde zevkle yapacağınız bir etkinlik mutlaka var. Yazın binicilik, dağcılık, golf, yelken, yürüyüşler, kışın kış sporları, ilkbaharda doğanın uyanışı, sonbaharda ise en güzel doğa görüntülerini gözleme, her mevsim sanat etkinlikleri, ne isterseniz var. Örneğin, doğal güzellikler arasında yürümek istiyorsanız, 600 km’lik yürüme yolu sizin için hazırlanmış. “Heidi’nin Çiçekleri Yolu” ve “Filozoflar Yolu” en güzel yürüme güzergahları. Thomas Mann boşuna yazmamış “Engadin, dünyada gidilebilecek en güzel yer. Ben basit bir mutluluktan söz etmiyorum, orada mutlu olduğumu düşünüyorum.” diye.
St. Moritz’in nüfusu 5,600 otellerdeki yatak sayısı ise 5,700. Bir o kadarda diğer konaklama tesislerinde var. Özetle her St. Moritz’li başına iki turist yatağı düşüyor. Kente yılda 250,000 turistin geldiği saptanmış.
Kış sporları denince, St. Moritz ilk akla gelen kentlerden. İlk Avrupa Buz Pateni yarışması 1882’de St. Moritz’de yapılmış. 1928’deki Kış Olimpiyatları St. Moritz’de düzenlenmiş. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki ilk kış olimpiyatları da 1948’de St. Moritz’de yapılmış. St. Moritz, dünyada iki kez kış olimpiyadı düzenlenen üç kentten (diğerleri Insbruck ve Lake Placid) biri. Uluslararası kış sporları etkinliklerinin çoğu günümüzde de St. Moritz’de gerçekleşmektedir.
St. Moritz kenti iki bölümden oluşuyor: Bad ve Dorf. Kaplıcalı oteller daha çok Bad bölgesinde, göle yakın mahalleler ise Dorf bölgesinde yer alıyor. Etrafı ise genç Alplerle çevrili. Dağları yaz kış erişilir hale getirmiş İsviçreliler.
Eski ve yeni mimari yapılar birarada St. Moritz’de. İlk dikkati çeken büyük eski bina beş yıldızlı Badrutt’s Palace Oteli. Üst katlara çıktıkça genişleyen bir yapıya sahip. Kardan daha az etkilenmesi için dik çatılı, balkonları da kırmızıya boyanmış. 1856’da açılan otel bu yıl 150. yaşgününü kutluyor. O tarih İsviçre’de kış turizminin başlangıcı olarak da kabul ediliyor.
St. Moritz ve çevresi, 3000 yıldır çeşitli amaçlarla değerlendirilen şifalı su kaynaklarıyla ünlü.
Yılın her mevsimine yayılan tiyatro, opera ve jaz festivalleri birçok ünlüyü biraraya getiriyor. Konaklama ve yiyecek açısından ise, St. Moritz, Zürih ve Cenevre gibi büyük kentlere göre daha ucuz.
St. Moritz, aynı zamanda bölgedeki en önemli merkez, Alpler’in toplam 350 km. uzunluğundaki en güzel kayak pistlerine, İsviçre’nin en ünlü sağlık merkezlerine, St. Moritz’den kalkan teleferiklerle ya da trenlerle ulaşıyorsunuz. Başka bir yazıda söz edeceğimiz Buzul Ekspresi’nin (Glacier Express) ve Bernina Ekspresi’nin bir hareket noktası da St. Moritz.
Chantarella’ya çıkan “füniküler”e binmek ise St. Moritz’e tepeden bakmanın en güzel yollarından biri. Avrupa’nın deniz yüzeyinden en yüksek havaalanı olan Engadin Havaalanı, St. Moritz’e 5 km. uzaklıkta, bu nedenle buraya Avrupa’nın çatısı da deniyor.
Müze gezmeyi severseniz, Alpler’deki yaşamdan kesitleri bulacağınız Engadin müzesini, yaşamının son beş yılını o bölgede geçiren ressam Giavanni Segantini Müzesini, ressam Mili Weber’in evini, Albana Avcılık Müzesini ve ressam Peter Robert Berry Müzesini kaçırmamalısınız.
St. Moritz, küçük ama dünyanın en güzel kentlerinden biri. Kentin güzelliğini karşıdan görmek için gölün karşısına doğru yürümeniz yeterli. Eğer internet erişiminiz varsatüm bu güzellikleri görebileceğiniz adres: http://www.stmoritz.ch/
İsviçre’nin en büyük kenti Zürih’te başlayan Güney İsviçre yolculuğumuzda, İsviçre’nin en eski kenti Chur’dan sonraki durağımız St. Moritz’di. Gezimizin tümünü trenle yapmaya karar vermiştik. Dünyanın doğal güzelliklerini görmek amacıyla binilen trenlerinin başında gelen Buzul Ekspresi (Glacier Express) bir sonraki yazımızın konusu olacak. Eğer siz de benzer bir güzergahı izlerseniz, St. Moritz’e en az birkaç gün ayırmanızı öneririm.
(Cumhuriyet Gazetesi'nin Gezi Eki Sayı 52, 18 Ekim 2006)
12 Ekim 2006
Zürich'ten Chur'a
Avrupa’nın tam ortasında, dağlar, buzullar, göller, akarsular, kanyonlar ülkesi İsviçre’de trenle yapacağımız gezimize Zürih’den başlamaya karar veriyoruz. İsviçre, tren ile yolcu taşımacılığının en iyi yapıldığı ülkelerden biri. Trenler İsviçre’de her zaman tarifedeki saatlere uyuyor.
Bir Avrupa haritasını karşınıza aldığınızda, Zürih, sayfanın tam ortasında yer alır. Zürih, kendi adını taşıyan ince uzun gölün kuzey ucunda kurulmuş. Limmat nehri göle Zürih’ten dökülürken kenti ikiye bölüyor. Milat’tan önce 15. yüzyılda kurulduğu söylenen İsviçre’nin en kalabalık nüfuslu kenti Zürih’in günümüzdeki nüfusu 366 binden fazla. Kentte konuşulan dil Almanca. Zürih, 2006’da, “yaşam kalitesi” açısından 39 ölçüt kullanılarak yapılan karşılaştırmada 215 kent arasında beşinci kez birinci olmuş. İsviçre Avrupa Birliği’ne üye değil, para birimi de İsviçre Frangı, 1Avro 1,5 Frank değerinde.
Kent, tarihi binalar ile donanmış. Geriye kalan alanlar da ya park ya da “bitişik nizam” cumbalı eski binalar. Eski binaların cumbaları üzerinde özenle yapılmış süsler bulunuyor. Kent merkezinde yükselen üç kilise: neredeyse her yerden görülebilen Grossmünster, saat kulesindeki vitraylı camı Marc Chagal tarafından yapılan Fraumünster ve Zürih’in en eski kilisesi St. Peter. 8,7 metre çaplı Avrupa’nın en büyük duvar saati St. Peter kilisesinin kulesine 1534’de takılmış.
Limmat nehrinin doğu kıyısında yalnızca yayalara açık olan Niederdorf sokağı akşamları bizim Ortaköy’dekinin benzeri bir yaşama kavuşuyor, bir yanda müzisyenler, ressamlar, öte yanda kahveler, lokantalar, barlar. Bu sokakta yürürken, onu kesen Spiegelgrasse’yi bulursanız, o sokakta 14 numarada Lenin’in kaldığı evi de görmeniz mümkün. Bu sokağın sonunda karşınıza Grossmünster çıkıyor. Biraz daha yürürseniz karşınıza Opera binası çıkıyor. Nehirin batı kıyısı ise kentin mali kuruluşları ile ticaret merkezlerini barındırıyor.
Kentte 50’den fazla müze var, gar binasının karşısında bulunan Ulusal İsviçre Müzesi, aralarında en ünlü olanı. Tüm kentiçi ulaşım araçlarında geçerli olan 24 saatlik ve 72 saatlik Zürih kartları müzelere de ücretsiz giriş hakkı veriyor.
Avrupa kentlerinde tren istasyonları mutlaka görkemli binalardadır, Zürih Garı da onlara tipik bir örnek. Günde 1,900 trenin geldiği kente başka ne “yakışır” ki!.. Kentiçi ulaşım, her zaman saatinde gelen tramvaylar ve otobüsler ile gerçekleşiyor. Ulaşım araçlarının hep saatinde hareket etmesi, insanların buluşma saatlerine özen göstermesi ve dünyanın en ünlü saatlerinin İsviçre’de yapılması raslantı değil mutlaka.
Bir de, gölde küçük vapur ve motorlarla ulaşım var. Bu vapur ve motorlarla yapılan yolculuklarda kenti ve çevresini gölden görmek çok hoş oluyor. Zürih’in kent merkezindeki dar sokaklarda yorulanlar için göl yolculuğu ilaç gibi geliyor.
İsviçre’nin ulusal yemeği “fondü”. Dört tür peynir, beyaz şarap, İsviçre içkisi kirş, mısır unu sarmısak ve limon suyu bir tencerede eritilip kaynamasına izin verilmeden bir ispirto ocağının üstünde yemek masasına taşınıyor. Uzun saplı iki dişli çatalların ucuna takılan küçük ekmek parçacıkları bu eriyiğin içine batırılarak yeniyor. Fondünün de lokantaya ve yöreye göre birçok türü, etlisi, tavuklusu var. Söz yemekten açılmışken, yine peynir parçalarına bulanmış ızgara et olan “raklet” de İsviçre’nin en ünlü yemeklerinden. Her ünlü yemeğin altından mutlaka peynir çıkıyor. Ünlü Gravyer peynirinin de kökeni İsviçre.
İsviçre’ye gitmeden, Internet’te oradaki genel helaların yerlerini ve açık olduğu saatleri görebiliyorsunuz, “genel helalarla” ilgili web sitesi bulunan başka bir ülke duymadık. (Bkz. http://www.plaene-zuerich.ch/ZueriWC/viewer.htm )
Zürih’ten bir buçuk saatlik bir tren yolculuğundan sonra geldiğimiz yer, Zürih’in güneydoğusunda tüm yolların birleştiği ya da ayrıldığı yerde bulunan Chur (“khur” şeklinde okunuyor). Chur, Almanya’nın en ünlü su yollarından biri olan Ren nehri ile Plessur çayının birleştiği yerde Milattan 5000 yıl önce kurulmuş, İsviçre’nin en eski kenti. Yapılan kazılarda Milattan Önce 11,000 yıl öncesine ait paleolitik çağ bulgularına raslanmış. Günümüzde 35,000 kişinin yaşadığı Chur, Graubünden kantonunun başkenti. Parke taşından sokakları bize eski İstanbul sokaklarını anımsatıyor. Bir yanda coşkuyla akan Ren nehri, öte yanda Calanda tepesi, mimari yapısını korumuş, tertemiz bir kent Chur, doğa ile insan uyumuna en güzel örnek.
Chur, İsviçre’nin en güzel kentlerinden biri, genellikle büyük kentlere yönelen turistler bu küçük kentlerin güzelliklerini kaçırıyorlar. Bir sonraki durağımız yaz, kış turist çeken St. Moritz olacak.
(Cumhuriyet Gazetesi'nin Gezi Eki Sayı 49, 27 Eylül 2006)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)