11 Kasım 2007

Sonbahar'da Uludağ

Marmara Bölgesi’nde, dağcılık ve kayak denince ilk akla gelen yer Uludağ’dır. Uludağ, Türkiye’nin en büyük kayak merkezi. Uludağ’a, Bursa’nın en uzaktaki noktasından arabayla bir saatte gidilebilmektedir. Arabası olmayanlar, teleferik’le Sarıalan’a oradan da minibüs ile Oteller bölgesine gidebilmektedirler. Uludağ, on milyondan fazla insanın yaşadığı İstanbul’a birkaç saat uzaklıktadır.

Uludağ’ın eski adı İsa’dan önce beşinci yüzyılda yazılmış olan Heredot tarihine göre Olympos, İsa’dan önce birinci yüzyılda yaşamış olan Stabon’un Coğrafya kitaplarında ise “Mysia Olympos” olarak anılıyor. Mysia, Lydia dilinde gürgen ağacı anlamına geliyormuş. Roma İmparatorluğu döneminde, içinde keşişlerin yaşadığı taş manastırlar yapılmış. Osmanlı döneminde keşişler manastırları terk etmiş, onlardan boşalan manastırlardan bazılarına müslüman dervişler yerleşmiş. Dağ, bu yüzden Osmanlı Dönemi’nde Keşişler Dağı olarak anılmış. Uludağ ismini alması ise Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleşmiş. 1925’de Binbaşı Osman Şevki beyin önerisiyle Uludağ adı verilmiş.

Uludağ’ın zirvesi olan Karatepe’nin yükseltisi 2 bin 543 metre, Marmara Bölgesi’nin en yüksek tepesi. Dağın üzerindeki ormanlar yüzlerce ağaç çeşidini ve birçok hayvan türünü barındırıyor.

Yalova’dan arabasıyla gidenler Bursa’ya girerken Uludağ oklarını izlediklerinde, önce kaplıcalarıyla ünlü Çekirge’deki Hüsnü Güzel ile Gönlü Ferah’ın yanından geçerek Aşıklar Yolu’na ulaşırlar. Yaklaşık elli dakika sürecek harika doğa görüntüleriyle dolu bu yol, tarihi çınar ağacının bulunduğu köyden ve Kirazlı’dan geçerek 20 kilometre sonra onları Karabelen’deki Ulusal Park’ın girişine ve oradan da 10 kilometre sonra bin 865 metre yükseltideki Oteller bölgesine ulaştırır. Bölgeye girerken sağda bulunan çeşmeden dağın en kaliteli kaynak suyu akmaktadır.

Uludağ’da Oteller bölgesinde Devlet Su İşleri’nin, Karayolları’nın, Meteoroloji örgütünün, ODTÜ’nün de dinlenme tesisleri bulunuyor. Biz oradayken bunların kapıları kilitliydi. Açık tek tesis, Silahlı Kuvvetler’inkiydi. Güvenlikten sorumlu jandarma ise yılın hergünü orada.

Oteller bölgesinde bir de çağdaş görünümlü cami var. Caminin hemen yanından ayrılan yol ile Çobankaya Piknik alanına ve bölgeden 6 kilometre uzaklıktaki Bakacak’a gidilebiliyor. Volfram madeninin çıkarıldığı yere de bu yoldan gitmek mümkün. Bir küçük cami de Çobankaya Piknik alanının girişine yapılmış. Piknik alanı yazın kampçılarla doluyormuş. Yolun sonunda ise tüm Bursa’yı tepeden gören Bakacak var. Bakacak’ta, kimi kullanım dışı bir sürü anten ve bir bina var. Oturacak bir yer yok.

Bursa’dan gelen teleferik’in ulaştığı nokta Sarıalan yaylası, orada birçok kır lokantası ve anı eşya satış dükkanları var. Kır lokantalarında ana yemek “et-mangal”, ara sıcak ise “sucuk ekmek”. Sarıalan, Oteller bölgesine 7 kilometre uzaklıkta. Dağ üzerinde bundan başka Kirazlı, Kadı ve Sobra yaylaları bulunuyor. Dağın üzerinde, karayoluyla ulaşılamayan dokuz göl var. En küçükleri Buzlu Göl, onun yanı başında Kilimli Göl, Kara Göl ve Aynalı Göl en çok bilinenler.

Doğanın en güzel görünümünü sergilediği bir sonbahar günü gittiğimiz Uludağ’da, ondan fazla büyük otelin bulunduğu yerde bir iki otel açıktı, onlar da boştu. Kış günlerinde tıklım tıklım olan koca alanda köpekler havlayıp duruyordu. Otellerden birinde onarım yapmakta olan bir işçi, onlardan korkmamızın gereği olmadığını söyledi de alanda rahatça gezinebildik. Télé Siège denen kayakçıları daha yükseklere taşıma araçları da, çalışmak için, karlı günleri bekliyor olmalıydılar. Burada, sonbaharda Uludağ’da, hem hizmet sunulmaması, hem de doğanın buradaki harika görünüm ve havasından insanların haberdar olmaması söz konusu. Oysa bu harika ortam bir başka ülkede olsa, günübirliğine de olsa insanlar orayı her mevsim doldurur.
(Cumhuriyet Gezi Eki 28 Kasım 2007, Sayı : 110)

Hiç yorum yok: